Sokaktaki Dost mu Tehlike mi? Türkiye’de Sokak Hayvanları Sorununa Çok Yönlü Bakış
Şehirlerimizin ayrılmaz bir parçası olan sokak hayvanları, uzun yıllardır hem derin bir şefkat ve dostluk kaynağı hem de zaman zaman endişe ve tartışma konusu olmuştur. Bu canlılar, kimileri için “sokaktaki dostlarımız” olarak sevgiyle sahiplenilirken, kimileri için ise potansiyel bir tehlike unsuru olarak algılanmaktadır. Bu ikilem, toplumun farklı kesimlerinde yoğun duygusal tepkilere, yasal düzenleme arayışlarına ve kalıcı çözüm önerilerine yol açmaktadır. Türkiye’de son dönemde yapılan yasal değişiklikler ve artan farkındalıkla birlikte, sokak hayvanları sorunu, her zamankinden daha fazla gündemdedir.
Bu yazımızda, sokak hayvanları meselesini kapsamlı bir şekilde ele alacak, onların yaşam mücadelesini, topluma olan katkılarını, potansiyel riskleri ve bu karmaşık soruna getirilebilecek sürdürülebilir çözüm yollarını inceleyeceğiz.
Sokaktaki Dostlarımız: Empati, Bağlılık ve Toplumsal Katkı
Sokak hayvanları, özellikle kedi ve köpekler, birçok insan için yalnızlığın ilacı, koşulsuz sevginin sembolü ve şehrin doğal dokusunun bir parçasıdır. Onlarla kurulan bağ, insan psikolojisi üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Hayvanlarla vakit geçirmek, stres seviyesini azaltabilir, empati duygusunu geliştirebilir ve sosyal etkileşimleri artırabilir.
- Psikolojik ve Duygusal Destek: Birçok araştırmada, hayvanlarla etkileşimin insanların stresini azalttığı, ruh sağlığını iyileştirdiği ve yaşam kalitesini artırdığı gösterilmiştir. Sokak hayvanları, özellikle yaşlılar veya yalnız yaşayan bireyler için önemli bir duygusal destek kaynağı olabilir.
- Empati ve Sorumluluk Bilinci: Çocukların sokak hayvanlarıyla güvenli ve bilinçli bir şekilde etkileşime geçmesi, onlarda hayvan sevgisi, merhamet ve sorumluluk bilinci geliştirebilir. Bu durum, genel toplumda hayvan hakları ve doğa koruma konularında farkındalığı artırma potansiyeli taşır.
- Sosyal Bağların Güçlenmesi: Sokak hayvanlarına yönelik gönüllü çalışmalar ve besleme etkinlikleri, insanları bir araya getirerek toplumsal dayanışma ruhunu pekiştirir ve komşuluk ilişkilerini güçlendirir.
- Kent Ekosistemine Katkı: Kediler, fare ve haşere popülasyonunu doğal yollarla kontrol altında tutarak kent ekosistemine fayda sağlayabilir. Köpekler ise sosyal bir yapı oluşturarak belirli alanlarda denge unsuru olabilirler.
Unutmamak gerekir ki, “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara davranış biçimiyle ölçülür.” sözü, bu konudaki insani sorumluluğumuzu vurgular.
Potansiyel Riskler ve Toplumsal Kaygılar: Sokaktaki Tehlike Algısı
Sokak hayvanlarının kontrolsüz popülasyonu ve yaşam koşulları, maalesef bazı önemli riskleri ve toplumsal kaygıları da beraberinde getirmektedir. Bu endişeler genellikle halk sağlığı, güvenlik ve çevresel etkiler üzerine odaklanır.
- Halk Sağlığı Riskleri:
- Kuduz: Sahipsiz hayvanlar, özellikle köpekler, kuduz gibi zoonotik hastalıkların yayılmasında bir risk faktörü olabilir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tahminlerine göre dünya genelinde her yıl on milyonlarca köpek ısırığı vakası meydana gelmekte ve 55.000’e yakın insan kuduz nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Türkiye’de de kuduz şüpheli temas sayısı 2019’da 309 bini bulmuştur.
- Diğer Zoonotik Hastalıklar: Kuduzun yanı sıra, sahipsiz hayvanlar bruselloz, toksoplazmoz, leishmaniasis, kampilobakteriyoz, bartonelloz, salmonelloz ve leptospiroz gibi çeşitli parazit ve enfeksiyonları taşıyıp insanlara bulaştırabilir.
- Isırık Vakaları ve Saldırganlık: Özellikle kontrolsüz ve sosyalleşmemiş köpekler, insanlara (özellikle çocuklara) karşı saldırgan davranışlar sergileyerek ısırık vakalarına neden olabilir. Bu durum, fiziksel yaralanmaların yanı sıra psikolojik travmalara da yol açabilir.
- Trafik Kazaları: Sokaklarda kontrolsüz dolaşan hayvanlar, trafik kazalarına sebebiyet vererek hem kendi canlarını hem de insanların can güvenliğini tehlikeye atabilir.
- Çevresel Etkiler ve Kentsel Kirlilik: Aşırı popülasyon, çöp karıştırma, dışkı ve gürültü gibi sorunlar, kentsel alanlarda hijyen ve yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.
Türkiye’de tahmini olarak 2.8 milyon ile 6.5 milyon arasında sahipsiz köpek olduğu belirtilmektedir. Bu yüksek sayılar, risklerin ciddiyetini artırmaktadır.
Yasal Çerçeve ve Son Değişiklikler: Yeni Bir Dönem mi?
Türkiye’de hayvan hakları, 2004 tarihli 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu kanun, tüm hayvanların eşit ve kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahip olduğunu belirtir. Kanun, 2021 ve 2024 yıllarında önemli değişikliklere uğramış ve hayvanlara kötü muameleyi suç kapsamına alarak cezai yaptırımlar getirmiştir.
Ancak 2024 yılında yürürlüğe giren yeni yasa ve Aralık 2024’te yayımlanan “Hayvanların Korunması Hakkında Uygulama Yönetmeliği” ile önemli değişiklikler olmuştur. Yeni düzenlemeye göre, “yakala-kısırlaştır-aşıla-yaşat” (KAY) uygulaması sokak köpekleri için kaldırılmış, köpeklerin bakımevlerine alınması ve sahiplendirilinceye kadar burada barındırılması esas hale gelmiştir.
Bu yeni yasa ile;
- Sahipsiz köpekler toplanarak bakımevlerine alınacak.
- Sahiplendirilmeye uygun hayvanlar, sahiplendirilinceye kadar bakımevinde kalacak.
- İnsan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden, kontrol edilemeyen olumsuz davranışları olan, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan köpeklere veteriner hekim gözetiminde ötanazi uygulanabileceği belirtilmiştir.
- Belediyelere, hayvan bakımevlerinin kurulması ve işletilmesi için bütçelerinin belirli bir oranını ayırma zorunluluğu getirilmiştir ve 2028 yılı sonuna kadar bu tesisleri kurmaları beklenmektedir.
- Sokak hayvanlarının beslenmesini yasaklayan valilik genelgeleri gibi uygulamalar da görülmeye başlanmıştır.
Bu düzenlemeler, hayvanseverler tarafından “katliam yasası” olarak eleştirilmekte ve büyük tartışmalara yol açmaktadır. Zira mevcut barınak kapasitelerinin yetersizliği (tahmini 100.000 kapasiteye karşılık 2.8-6.5 milyon köpek) ve ötanazi uygulamasının etik boyutları, kamuoyunda derin endişeler yaratmaktadır.
Uluslararası Yaklaşımlar ve Sürdürülebilir Çözüm Yolları
Dünya genelinde sokak hayvanı popülasyonunu yönetmek için farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Etkili ve insancıl çözümler genellikle tek bir yönteme değil, çok yönlü bir stratejiye dayanır. Uluslararası örneklerde, itlaf (culling) genellikle etik dışı, maliyetli ve uzun vadede etkisiz bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. Çünkü popülasyonlar kısa sürede yeniden eski seviyelerine dönebilmektedir.
Başarılı kontrol programları şunları içerebilir:
- Toplu Kısırlaştırma ve Aşılama (Catch-Neuter-Return – CNR): Bu model, hayvanların yakalanıp kısırlaştırıldıktan, aşılandıktan ve sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra doğal ortamlarına geri bırakılmasını öngörür. Kedi popülasyonu kontrolünde yaygın olarak kullanılan bu yöntem, popülasyon artışını engellemenin en insancıl ve bilimsel yollarından biridir. Türkiye’de sokak köpekleri için bu uygulamanın kaldırılması tartışmalıdır.
- Sorumluluk Bilincini Artırma ve Eğitim: Evcil hayvan sahiplerinin hayvanlarını terk etmemesi, düzenli aşı ve kısırlaştırma yaptırması, çip taktırarak kayıt altına aldırması büyük önem taşır. Toplumun hayvan refahı ve zoonotik hastalıklar konusunda bilinçlendirilmesi de hayati role sahiptir.
- Gelişmiş Barınaklar ve Rehabilitasyon Merkezleri: Yeterli kapasitede, modern ve hijyenik barınaklar kurularak hayvanların rehabilitasyonu, tedavisi ve sahiplendirilmesi sağlanmalıdır. Belediyelerin bu konudaki görev ve sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi şarttır.
- Sahiplendirme Teşvikleri: Barınaklardaki hayvanların sahiplenilmesi için kampanyalar düzenlenmesi ve sahiplenme süreçlerinin kolaylaştırılması gerekmektedir.
- Yasal Düzenlemelerin Uygulanması ve Denetim: Hayvanları Koruma Kanunu’nun etkin bir şekilde uygulanması, terk edenlere ve kötü muamele edenlere caydırıcı cezalar verilmesi denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi elzemdir.
“Akıl olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta.” atasözü, sokak hayvanları sorununa yaklaşırken bilimsel, etik ve sürdürülebilir yöntemlerin önemini vurgular.
Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk
Bu karmaşık sorunun çözümü, yalnızca devletin veya yerel yönetimlerin değil, her bireyin ve tüm toplumun ortak sorumluluğundadır. Atılacak her adım, sokak hayvanlarının yaşam kalitesini artırırken, insan-hayvan uyumunu da güçlendirecektir:
- Sahiplenin, Satın Almayın: Yeni bir evcil hayvan edinmeyi düşündüğünüzde, barınaklardaki veya sokaktaki bir canı sahiplenerek onlara ikinci bir şans verin.
- Kısırlaştırma ve Aşılama: Sahipli hayvanlarınızın kısırlaştırılması ve düzenli aşılarının yapılması, hem kendi hayvanınızın sağlığı hem de sokak hayvanı popülasyonunun kontrolü için kritik öneme sahiptir.
- Destek Olun: Mama ve su bırakmak, gönüllü kuruluşlara destek olmak, barınaklara yardımda bulunmak gibi eylemlerle sokak hayvanlarının hayatına dokunabilirsiniz.
- Şikayet ve Bilinçlendirme: Hayvanlara yönelik kötü muamele veya terk etme durumlarında ilgili birimleri (belediye, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü) bilgilendirin. Çevrenizdeki insanları bu konuda bilinçlendirin.
Sonuç: Dengeli Bir Birlikte Yaşam Kültürü
Sokaktaki can dostlarımız, şehir yaşamının bir gerçeği ve toplumsal vicdanımızın bir yansımasıdır. Onları yok saymak ya da tamamen ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, insancıl, bilimsel ve sürdürülebilir çözümler üretmek zorundayız. Bu, hem hayvan refahını gözeten hem de insan sağlığı ve güvenliğini teminat altına alan dengeli bir “birlikte yaşam kültürü” geliştirmekle mümkündür.
Devletin, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve her bireyin sorumluluklarını eksiksiz yerine getirdiği, empati ve bilimsel verilerin ışığında hareket edildiği bir gelecekte, sokak hayvanları sorununu kalıcı olarak çözebilir ve sokaklarımızı hem dostlarımız hem de kendimiz için daha güvenli ve yaşanılır hale getirebiliriz.
Sıkça Sorulan Sorular
Sokak hayvanları popülasyonu neden artıyor?
Sahipli hayvanların terk edilmesi, kısırlaştırma oranlarının yetersizliği ve kontrolsüz üreme başlıca nedenlerdir.
Sokak hayvanlarından insanlara bulaşan hastalıklar nelerdir?
Kuduz, toksoplazmoz, leishmaniasis, bruselloz gibi zoonotik hastalıklar bulaşabilir.
Yeni “Hayvanları Koruma Kanunu” sokak köpekleri için ne getiriyor?
2024 yılında yapılan düzenlemelerle sokak köpekleri için “yakala-kısırlaştır-aşıla-yaşat” modeli kaldırılmış, köpeklerin bakımevlerinde barındırılması ve sahiplendirilmesi esas alınmıştır. Belirli durumlarda ötanazi uygulanabileceği belirtilmiştir.
Bireyler sokak hayvanları için neler yapabilir?
Mama ve su bırakabilir, sahiplenme yapabilir, kısırlaştırma ve aşılama konularında bilinçli olabilir, gönüllü çalışmalara destek verebilir ve kötü muamele durumlarını ihbar edebilirler.